Yeni ve demokratik anayasa ne kadar mümkün?

Posted by

Gülsen Solaker

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) açılışında yeni anayasa için çağrıda bulunmasının ardından siyasi partilerin yerel seçimler öncesi nasıl bir tutum izleyecekleri takip edilirken, diğer yandan 1982 Anayasası’nın değişmesi için uygun zemin olup olmadığı ve ortaya demokratik bir anayasa çıkıp çıkmayacağı tartışılıyor.

12 Eylül askeri darbesinin ardından hazırlanan ve halk oylamasında yaklaşık yüzde 92’yle kabul edilen 1982 Anayasası farklı kesimlerce “darbe dönemi anayasası” olarak kabul edilirken, 40 yıl içinde kısmi değişiklikler yapılmasına karşın yerine yeni bir anayasa için uzlaşı sağlanamadı.

Anayasanın farklı hüküm ve bölümlerinde şimdiye kadar 20’den fazla değişiklik yapıldı. Son önemli değişiklik ise 2017 referandumunda parlamenter sistemin yerine Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi getirilmesi ile oldu.

14 Mayıs seçimleri öncesinde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “helalleşme” politikası kapsamında muhafazakâr kadınların başörtüsü ile ilgili endişelerini giderme amaçlı yasa değişikliği teklifine karşılık Cumhur İttifakı anayasa değişikliği yapılmasının daha kalıcı bir çözüm olacağını belirtti ve küçük bir değişiklik paketi sundu.

Seçimler öncesinde kamuoyunu bir süre meşgul eden ancak uzlaşı sağlanamaması üzerine geçici olarak rafa kaldırılan AKP ile MHP’nin üç maddelik anayasa değişikliği teklifinin yeni yasama dönemi ile tekrar Meclis gündemine getirilmesi bekleniyor.

Bu değişikliğin ardından yeni bir anayasa için de Cumhurbaşkanlığı’nda çalışmalar yapılmakta olduğu basına yansımış durumda. Ancak bu hazırlıkların ne aşamada olduğu ve detayları henüz net değil.

Kulislere göre Cumhur İttifakı yerel seçimden önce geçen seneki değişik teklifini gündemde tutarken, kapsamlı bir anayasa için ise yerel seçim sonrası dönemi bekleyecek.

Yeni anayasa için zemin var mı?

Bir taraftan başörtüsü ve aile düzenlemesi ile ilgili anayasa değişikliğinin önümüzdeki haftalarda tartışmaya açılması beklenirken, iktidarın çağrısını yaptığı yeni anayasa için ise uygun bir zemin ve siyasi atmosfer olup olmadığı da ayrı tartışma konusu.

DW Türkçe’ye konuşan Siyaset Bilimci Prof. Ersin Kalaycıoğlu Türkiye’de şu anda otoriter seçimli bir rejim olduğunu ve bu sistem altında yapılacak bir yeni anayasanın 1982 Anayasası’nın bile gerisine düşebileceği uyarısında bulunuyor.

“Şu anda Türkiye tamamen kutuplaşmış durumda. Hiçbir ortak değeri olmayan bir toplumuz. Bu durumda ne anayasası yapılabilir? (Böyle bir çalışma için) seçmenin çoğunun merkezde toplanması gerekir. 1990’larda bu araştırmaları yaptığımızda yüzde 55 merkezde gözüküyordu. Şimdi ise merkezdeki seçmen oranı yüzde 20 civarı.”

Kalaycıoğlu, “zamanın ruhunun” demokratik bir anayasa yapımı için uygun olmadığını söyleyerek, Cumhur İttifakı’na son seçimler öncesinde destek veren Yeniden Refah Partisi (YRP) ve Hür Dava Partisi (HÜDA PAR) gibi partilerin kadınlara ve aileye yönelik söylemlerinin de etkisiyle yapılacak bir anayasa çalışması ile “1982 Anayasası’nın bile mumla aranabileceğini” belirtiyor.

Bu arada HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu son açıklamasında yeni anayasanın “öncelikle bu milletin tarihine, örfüne, kültürüne, inancına uygun olmak zorunda” olduğunu söyleyerek, “Şu andaki anayasa milletin sırtına geçirilmiş bir deli gömleği gibidir, bu milletin eline kolunu bağlıyor ve milletin inancıyla uyumlu değildir” yorumu yapmıştı.

Siyaset Bilimci Kerem Yavaşça anayasalar yapılırken ilkesel olarak hiç değiştirilmemek ya da çok az değiştirilmek üzere yapıldığını, ancak değişen şartlara göre güncelleme yapmanın da gerekebileceğini söyleyerek, şöyle konuşuyor:

“Bu noktada anayasa değişikliğinin, ihtiyacın samimiyeti meselesi ortaya çıkıyor. Yani hem iktidar hem muhalefet anayasanın değişmesi gerektiğini söylerken, mütemadiyen bu konu gündeme gelip de değişmemesi ya çok samimi olunmadığı ya da herkesin kendi çıkarını maksimize etme yönünde hareket ettiği için anlaşmanın kolay olmadığı ortaya çıkıyor.”

Yavaşça, yeni anayasa konusunda siyasi partiler arasında ilkesel olarak bir ortak anlayış olduğunun görüldüğünü belirtirken, “Ama bu acaba toplumdan yükselen arayış neticesinde mi gerçekleşiyor? Yoksa siyasi partilerin iç dinamikleri ya da siyasal stratejileri çerçevesinde mi böyle bir ihtiyaç olduğu ortaya çıkıyor?” sorusunu yöneltiyor.

Bu arada yeni anayasa çalışması ile Erdoğan’ın 50 artı bir sistemini değiştirmeyi ya da kendi cumhurbaşkanlığı süresini uzatmayı amaçladığı da kulislerde konuşulan iddialar arasında.

Siyasi partiler ne düşünüyor?

Seçimlerin ardından sağın hâkim olduğu Meclis yapısında gerek gündeme gelecek anayasa değişikliği gerekse yeni anayasa çalışmaları için siyasi partiler de pozisyon almaya başladı.

AKP’nin başörtüsü ve aile ile ilgili teklif için geçen seneki gibi yine muhalefet partilerine giderek destek talep etmesi bekleniyor.

Anayasa değişikliklerinin referanduma gidilmeden TBMM’de kabul edilmesi için 400, referandum çoğunluğu için ise 360 sandalye gerekiyor. TBMM’deki son sandalye dağılımına göre AKP’nin 263, ittifak ortağı MHP’nin 50, YRP’nin 5, HÜDA PAR’ın ise 4 milletvekili bulunuyor ve bu toplam 322 ediyor.

Geçmiş dönemde Millet İttifakı’ndaki İYİ Parti’nin 44, DEVA’nın 15, Gelecek Partisi ve Saadet Partisinin ortak grubunun 20 sandalyesi var. Yeşil Sol Parti ise 57 milletvekiline sahip.

130 sandalyesi olan CHP ise bu aşamada anayasa görüşmeleri konusunda istekli değil. Kılıçdaroğlu Pazar günü gazetecilerin Erdoğan’ın anayasa çağrısını hatırlatması üzerine “Çağrı yapanların önce mevcut anayasaya uyması lazım” derken, “Ahlaki ve siyasi meşruiyeti olmayan bir siyasi partiyle hangi anayasa değişikliğine oturacaksınız?” sözleriyle şimdilik kapıyı kapatmış görünüyor.

Kalaycıoğlu’na göre iktidar yerel seçim öncesinde muhalefet belediyelerinin çalışmalarının ve ekonomideki bozukluğun konuşulmasını istemediği için genel seçim öncesi gibi yine anayasa değişikliğini ortaya sürüyor. “Muhalefetin ehemle mühimi ayırması gerekir. Bugün ehem yani en önemli olan konu Türkiye’nin demokratik bir hukuk devletine doğru bir yola girmesidir” diyen Kalaycıoğlu, sözlerini şöyle sürdürüyor:

“Bu gündem ile iktidar tarafından istenmeyen şeyler konuşulmayacak. Onun yerine ne başı ne sonu belli olan, içeriği bilinmeyen bir anayasa tartışması yapılacak. Bu anayasa değişikliği gerçekleşirse ona uyulup uyulmayacağı da belli değil. İktidar kendi yaptığı anayasa değişikliğine de uymuyor.”

Anayasa çalışmaları için tutumu en çok merak edilen partiler arasında İYİ Parti de geliyor. Seçimlerin ardından Millet İttifakı’nın dağılmasıyla başka bir yön izlediği görülen İYİ Parti Kılıçdaroğlu’nun başörtüsü ile ilgili yasa değişikliği teklifini kendilerine sormadan getirmesinden rahatsız olmuştu.

İYİ Parti Sözcüsü Kürşad Zorlu sorular üzerine yeni anayasa tartışmalarının, yerel seçimlerden sonra gündeme getirilmesinin daha uygun olacağını söyledi.

Siyaset Bilimci Yavaşça seçimlerin ardından yüzde 52’ye karşılık yüzde 48 gibi bir dengenin oluştuğunu anımsatarak, anayasa yapma konusunda şu hususa işaret ediyor:

“Bu durum neredeyse yarı yarıya farklılaşmış bir siyasi sonucun ortaya çıktığını gösteriyor. Bir anayasanın ise toplumsal olarak geniş bir mutabakatla yapılması en önemli noktalardan biri. Burada tabii yüzde 100 mümkün değil ama en az bir yüzde 75 mutabakat beklenir. Bu nedenle Türkiye’deki iktidar muhalefet dengesine bakıldığında yeni bir anayasa yapmanın zeminini yakalamanın güç olduğunu söylemek mümkün.”

Daha önce hangi maddelerde uzlaşma sağlanmıştı?

Öte yandan şimdi yeniden gündeme gelen yeni anayasa için partiler daha önce de bir araya gelmiş, ancak belli bir aşamaya gelindikten sonra masadan kalkılmıştı.

Ekim 2011 ile Aralık 2013 arasında 26 ay yeni ve sivil bir anayasa için TBMM çatısı altında çalışan Anayasa Uzlaşma Komisyonu 59 maddede değişiklik yapılması üstünde anlaşmıştı.

Her siyasi partinin eşit olarak üçer üyeyle temsil edildiği ve kararlarını oybirliği ile alan Anayasa Uzlaşma Komisyonu çalışmalarına ilk olarak üzerinde kolay uzlaşacağı maddelerden, temel hak ve hürriyetler bölümünden başlamıştı.

Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nun uzlaştığı 59 madde arasında tutuklanma sebeplerinin daha da azalması ve netleşmesi, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının milli güvenlik ve genel ahlak gerekçeleriyle sınırlandırılmaması, asgari ücretten vergi alınmaması, çalışan kadın ve erkeklerin eşit işe eşit ücret alması, hürriyetin esas-sınırlamanın istisna olması ve hürriyet lehine yorum yapılması, insan haklarına ilişkin uluslararası anlaşmalarla kanunlar arasında ihtilaf olması halinde özgürlüklerin geniş yorumlanması gibi hususlar bulunuyor.

Erdoğan Meclis konuşmasında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin son kararına atıfta bulunarak, “Bizim terör örgütleriyle aynı hizada sıralanan kurumların kararlarına ne saygı duymamız ne de onların dediklerine kulak asmamız mümkün değildir” demişti.

Yavaşça anayasaların temel hak ve hürriyetlerin belirlenmesi ve gerekirse iktidarı bile sınırlayabilmesi açısından önemini vurgulayarak, “Bu anlamda bakıldığında bugünlerde ne Türkiye’de ne de dünyada özgürlükler açısından olumlu bir hava hâkim. Dolayısıyla böyle bir dönemde yapılacak anayasaların insan hakları açısından büyük bir kazanım ortaya çıkartacak şekilde olması çok mümkün görünmüyor” diyor.

 

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir