İnsanı birkaç dakikalığına da olsa bulunduğu ortama yabancılaştırabilecek bir duygudur koku. Burun sızlatır, göz doldurur. Şöyle bir gökyüzüne bakıp derin bir nefes aldıktan sonra dönersin şimdiki zamana. O an hatırladığın geçmişe dair mutlu bir an da olabilir veya hiç hatırlamak istemeyeceğin keyifsiz bir ortam da… Her ne his içinde olunursa olunsun, hatırlanan her koku iyisiyle kötüsüyle hüzünlendirir insanı. Çünkü koku ân’da saklıdır, ân da kokuda. Çocukluğuma dair tüm kokuları net hatırlarım. Teksas Tommiks sayfalarının, soba üzerinde kızarmış ekmeğin, portakal kabuklarının, çay bahçesindeki oraletin, giysi dolaplarındaki naftalinin, lavantanın, kışın ayazında soba bacalarının sokakları sardığı isin, yazın yaseminin, hanımelinin, yağan yağmurun, karın, beslenme sepetlerindeki haşlanmış yumurtanın, mahalle bakkalındaki leblebi tozunun, seyyar satıcı tablalarındaki lahmacunun, mutfakta kavrulan soğanın, mis gibi pişen kekin, dumanı tüten pidenin, icabında memleketimin kokusunu bile sanki o ân’da yaşıyormuş gibi çok hatırlarım. Herkesin kendine ait bir koku hafızası vardır ve bu hafıza insanoğluna bahşedilmiş paha biçilemez bir mucizedir.
Koku hafızasında en çok yer kaplayan kokular da yemek kokularıdır. Hafızalara kazınan, kokularıyla bizi geçmişe götüren öyle yemekler vardır ki, birdenbire hiç beklemediğiniz anda, o anki ruh haliniz canlanıverir gözünüzün önünde. Özellikle benim için önemli bir hatırlatıcıdır. Bir mercimek çorbası kokusu mesela… Bu kokuyu her duyduğumda çocukken annemin fırınlardan toplayıp getirdiği bayat ekmekleri mercimek çorbamıza katık yapıp karnımızı doyurduğumuz günlere giderim. Burnumun direği sızlar. Çorbanın kokusu yoksulluk kokusuna, özlediğim annemin kokusuna karışır. Ân’dan kopup dalar giderim o yıllara. Kaybolan o anne çorbasının lezzetini ararım önümdeki tabakta. Bulamam. Ne ekmek o ekmeğe benzer ne de çorba… Annemin yoksulluğun kokusuyla pişirdiği yemeklerin tadını, heba olmasın diye ekmeğin arasına koyup yediğim o ilk lahmacunun kokusunu hiçbir zaman unutamayacağım.
Peki kokular neden bu kadar güçlü etki bırakıyor beynimizde? Nasıl oluyor da unuttuğumuzu sandığımız anılar bir kokuyla tekrar canlanabiliyor? Günlük yaşantımızda üzerine pek de düşünmediğimiz bu mucizevi durumun bilimsel açıklamasına değinelim. İnsan beyninde çok özel bir konuma sahip olan koku alma duyusu, 24 saat boyunca çalışan ve hiçbir zaman kapatılmayan tek duyudur. Uzmanlar insanda koku duyusunun günlük duyguların yüzde 75’ini etkilediğini ve hafızada önemli bir rol oynadığını belirtiyor, bunu da “koku hafızası” ismiyle tanımlıyorlar. İnsan anatomisinde burundan alınan kokular, doğrudan beyindeki bellek ve duyguların kontrol merkezi olan lembik sisteme ulaşıp etkileşime geçiyor. Beyin, o kokuyu daha önce hangi duygu ve durumda aldığını tespit edip ilgili anıyla ilişkilendiriyor. Bu sayede zihin, anıları kokularla bağlantılı bir biçimde kaydedip saklıyor. Lembik sistem aynı zamanda iştah, sinir sistemi, vücut sıcaklığı, stres seviyesi ve konsantrasyonu etkileyen hormonların sağlanmasını kontrol eden beyindeki hipofiz bezi ve hipotalamus alanını ile bağlantılı olduğundan koku alma duyusu hafıza, ruhsal durum, stres ve konsantrasyonla da yakın ilişki içinde oluyor. Bu nedenle duyduğumuz bazı kokular hafızalarımıza kazınan tüm anılarıyla birlikte bizi çocukluğumuza kadar götürebiliyor. İşte tüm bu inanılmaz mucizeyi bilim “koku hafızası” olarak adlandırıyor.
İnsan, yaradılışı gereği görmek için 4 tür ışık duyargasına, dokunmak için ise yine 4 tür basınç ve sıcak, soğuk, acıyı algılayan çeşitli alıcılara sahip olması gerekiyorken koku almak için 1000’den fazla alıcıya ihtiyacı vardır. Koku alıcıları yaşadığımız sürece yenileniyor ve alışkın olduğumuz kokulara göre değişiyor. Bu karmaşık yapı çok sayıda farklı kokuyu beynimize kodlayarak birbirinden ayırmamızı sağlıyor. 5 duyunun diğer tüm uyaranları geçirmekte bir filtre olarak kullandığı “thalamus süzgeci”, kokular için kullanılmıyor. Yani hiçbir çarpıtma, eksiltme, bozulma, genelleme ya da filtreleme olmadan kokuya dair kayıtları beyin olduğu gibi hafızasına işliyor. Bu sebeple olacak ki insan duyduklarından ve gördüklerinden daha çok kokuları ve kokularla birlikte yaşadığı anları daha kolay hatırlıyor. Uzmanlar, koku duyusu ile hafıza arasında görmeye ve duymaya göre daha yakın bir ilişki olduğunu söylüyor. Bu da geçmişte tanıdığımız bir kokuyu aldığımızda o anlara dair anılarımızın canlanmasına neden oluyor.
Yani koku geçmiştir. Geleceğe de anlam yükler. Bu mucizevi nimetten faydalanmak istiyorsanız bir ortamda yemek yediğiniz zaman yemeğe başlamadan önce o ortamın kokusunu içinize çekin. Hangi hisle o yemeğe oturuyorsanız gelecekte o kokuyu duyduğunuzda tekrar o ân’ı yaşayacaksınız. Belki sevinç, belki hüzün, belki özlem, belki bir kavuşma… Hani fotoğraf çekeriz yeniden hatırlamak, anı biriktirmek için. İşte tam o anda denklaşöre basmadan önce koklayın o ortamı içinize çeke çeke. Emin olun çektiğiniz fotoğraftan daha fazla anı birikecektir hafızanızda. Çünkü koku duyunuz, üzerine ne yaşarsanız yaşayın, o anda yaşadığınız duygularla birlikte hep sizinle birlikte var olmaya devam edecektir.
Uzmanlar çocukların eğitim hayatlarında başarılı olmaları için evlerinde güzel kokular bulundurmalarını öneriyor. Çünkü bu tür ortamlarda öğrenilen bilgilerin daha kalıcı olduğunu, güzel kokuların insan beyninin daha verimli çalışmasına katkı sağladığının altını çiziyorlar.
Beş duyunun en gizemlisi kokular, hafızamızın en derinlerine kaydoluyor ve üzerine hangi bilgi yerleşirse yerleşsin çocuklukta edinilen o koku hafızasının yerini alamıyor. Çünkü her koku, beynimizde özel bir kodlamayla koku belleğinde arşivleniyor. Geçmişte karşılaştığımız bir koku duyduğumuzda beynimiz bu arşive başvurarak kokuyu tahlil ediyor.